http://ari-magazin.com/resimler/banner/tuerkiyemfm.jpg

Türkce
  • Font size:
  • Decrease
  • Reset
  • Increase

Ahlakı bozulan siyasetçiler - Tamer Aktaş

Köşe Yazarımız  Tamer Aktaş

Ahlakı bozulan siyasetçiler

 

Siyaseti terim olarak ele aldığımızda birçok tarifini görebiliriz. Kısaca devleti ve toplumu idare sanatı diyebiliriz. Her olgunun temelinde insan olduğu gibi siyasetin temelinde de insan vardır. Siyasetin ruhunda mücadele,rekabet ve iktidar olmak gibi unsurlara dayansa da aslında temel dayanağı kuşkusuz ahlaktır. Siyasetin uyguluyacaları olan insanlar yaşadıkları toplumun ahlâki değerlerini temsil ederken siyaset aracı içinde ahlak kavramını ile hareket ederler. Bir inanç ve düşünce sistemi olan ahlâk, canlılardan sadece insana özgü olan bir kavramdır. Kavimler yani insanlar birlikte yaşamasaydılar ahlak kavramında söz etmek gerekmezdi. Siyaset ahlâkının da insanların siyasette nasıl davranması gerektiğinin bilgisini veren ahlâk olduğu söylenebilir. Toplum için son derece önemli olan ahlak siyaset içinde çok önemlidir.İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (asm) şu güzel hadisiyle ifade ettiği gibi :“Şüphesiz ben iyi ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (İmam Malik; Muvatta, Husnu’l Hulk, 8, II/904 demiştir.

 

Genel olarak siyaset kurumunu ahlaktan ayrı düşünmek mümkün değildir. Siyaset kurumu içerisinde siyaset yapanların iyi ahlakla bu işi yaptıkları takdirde temiz devlet ve temiz siyaset ortaya çıkar.

 

Bugün Türkiye`nin gündemimde olan siyaset fırtınasının temeline baktığımız zaman aslında işin özünde siyasi ahlak kavramın ta kendisinin olduğunu görebiliz. Siyaset kavramını içinde yer alan insan (siyasetçi, bürokrat vs) ahlaki sarsılma gerçirdiği zaman maalesef sonucu bugün Türkiye`de yaşananlara dönüşür. Almanya toplumu içinde yaşayan biri olarak Alman siyasi ahlakının ekonomi ve üretimde de olduğu gibi çok ileride olduğunu görüyorum. Aklıma ilk gelen 2012 yılında Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Aşağı Saksonya eyaleti başbakanı olduğu dönemde, zengin bir işadamı olan Egon Geerkens'in eşinden 500 bin Euroluk düşük faizli borç aldığı iddiası.Daha sonra Saksonya Eyaleti Parlamentosu'nda Wulff'a bu işadamıyla bir ilişkisi olup olmadığı sorulduğunda olumsuz cevap vermiş ve karısından aldığı borçtan bahsetmemişti. Savcılık, cumhurbaşkanının dokunulmazlığının kaldırılması amacıyla Federal Parlamento’ya müracaat etti.Parlamento Dokunulmazlık Komisyonu konuyla ilgili olarak olumlu görüş bildirdi ve Wulff’un istifası kaçınılmaz hale geldi. Aksi durumda rencide edilerek oradan indirilecekti. Alman Cumhurbaşkanı istifasına gerekçe olarak „halkın desteğini (güveni) kaybetmiş“ olmayı gösterdi. Aldığı krediyle ilgili sorulara doğru yanıt vermemişti.Wulff istifasından sonra hakkında yöneltilen suçlamalardan aklanmak için hukiki mücadelesine devam etti.Şu an sadece otel parasını bir film yapımcının ödemesi ile alakalı olarak son bir mahkemesi devam ediyor.Hakkında olan suçlamalardan Wulff'un,''Bana olan güven zedelendi. Bu yüzden istifa ediyorum” diyerek koltuğunu terk etmesini belki Türkiyedeki siyasetçiler şaşırmış olabilir. Çünkü bizdeki siyasi ahlaka uymayan bir davranış şekli bu.Türkiyede bırakın ucuz krediyi,rüşvet olaylarına adı karışmış siyasiler maalesef bu duyarlılığı göstermekten çok uzaklar.Yine geçmiş senelerde intihal yoluyla doktorluk ünvanı alan Berlin Senatosu CDU Grubu Başkanı Florian Graf’ın ünvanı da elinden alındı. Potsdam Üniversitesi tarafından yapılan açıklamada, 2001-2006 yılları arasında CDU’nun Berlin Senatosu’ndaki muhalefet rolünü irdeleyen tezin en az üç yerinde olduğu gibi kopyalama yapıldığı dile getirildi. Hata yaptığını kabul eden, partisinden ve ailesinden özür dilemişti ve partisiden daha sonra güvenoyu almıştı.Yine FDP Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Silvana Koch-Mehring ve FDP Avrupa Parlamentosu Milletvekili Yorgo Chatzimarkakis’in de diploma tezlerinde intihal yaptığı ortaya çıkmıştı.Bu tür gelişmeler, politikacı olarak zaten güvenilmez hale gelen kişilerin bilim etiği açısından da sınıfta kaldıklarının ispati olarak görülüyor.Yine İspanya gündeminde de ilk sırada Türkiye’deki gibi yolsuzluk soruşturmaları yer alıyor. İspanya Kralı Juan Carlos’un en küçük kızı Prenses Cristina’nın, Mallorca Adası’ndaki bir mahkeme tarafından vergi kaçakçılığı ve kara para aklama suçlamalarıyla ifade vermeye çağırılması ülkede bir numaralı gündem maddesini oldu.İspanyol basını,bu olayı birinci sayfadan geniş yer verdi.Ülkenin en çok satan gazetesi El Pais, sorgu hakimi Jose Castro’nun kararını İspanya’da demokrasinin sağlıklı işleyişinin bir göstergesi olarak yorumladı. “Yargıcın bir olayı soruşturmasında garipsenecek bir durum yok.” diyen gazete, “Asıl garipsenecek durum Kral’ın kızı diye kimliğinden dolayı ona hiç bir şey sorulmamasıdır.” değerlendirmesini yaptı.

 

Türkiye’de ise maalesef Avrupada yaşanan siyasi ahlakın tam tersi bir durum söz konusu. Adı yolsuzluğa bulaşmış, şaibeli siyasetçiler birşey olmamış gibi koltuklarında oturmalarının sebebi siyasi ahlaktan mahrum olmaları.Siyasi ahlakı olan temiz siyasetçilere elbette sözümüz olamaz. Ama Türkiye’de toplumu birarada tutan ahlaki değerler erozyona uğradığı ve ülkede hukuk değil, çetecilik geçerli olduğu için skandalı yapan değil, ortaya çıkaran mağdur oluyor!.Siyaset ahlakı bozulmuş olan bu siyasetçiler ahlaksızlıkları örtmek adına herşeyi yapabiliyor.Ünlü düşünürlerin dediği gibi siyaset her kişinin yapacağı bir iş değil. Liyakat, hamiyet ve gayret gerektirir. Fedakârlık ve hizmet anlayışından uzak olanların yapacağı bir meslek değildir. Eğer siyaset menfaat üzerine dönecek olursa insanı canavar haline getirir. Siyaset, millete hizmet etmek isteyen hamiyetli ve kalbi vatan sevgisi ve milliyet duygusu ile dolu fedakâr ve kahraman insanların mesleğidir. Ama siyasetçiler için en tehkileri üç kavram olan masa,kasa,nisa belası onları yanlışlara sürükleyebileceği gibi istemediği işleri de yaptırtabilir. Siyasi ahlakını bozan siyasetçiler şunu unutmalılar, yaptıkları yanlarına ne bu dünyada ne de öbür dünyada kar kalır. Gelecek nesiller de onları ülkelerine kara bir leke sürmüş ahlaksızlar olarak tarihin karanlık sayfalarına gömerler.

TAMER AKTAŞ

Yazarın Diğer Yazıları

 

Derneklerimizi egolara ve ranta teslim etmeyelim - Tamer AKTAŞ

Köşe Yazarımız  Tamer Aktaş

Derneklerimizi egolara ve ranta teslim etmeyelim 

 

 

Sivil toplum kuruluş (STK)’ları çok farklı alanlarda örgütlenebilen ve birçok farklı alanda da faaliyet gösteren gönüllülük esasına göre oluşmuş kuruluşlardır. Bu kuruluşların kuruluş amaçları ve faaliyet alanları farklı olmakla birlikte temel hedefleri toplumsal sorunlara çözüm bulmak ve toplumun gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunmaktır.

Özellikle Avrupada yaşayan insanımız çok güzel niyetlerle bu sivil toplum kuruluşlarını büyük özverilerle kurmuşlar ve aksak topal bu işi başlatmışlardır.Bugün hepimizin çevremizde bildiğimiz bu STK'lar alanlarına ve hedeflerine göre kimi hemşeri,kimi diyalog kimi işdünyasına yönelik farklı kulvarlarda hizmet etseler de bu derneklerin amacı bir menfaat beklemeden geldiği toplumun yararına katkı sağlamaktır.Almanyada bu işi iyi yapanlar var mı ? vardır elbette.Ama biraz önce dediğim gibi asıl amaç olan topluma katkı sağlama noktasından baktığımızda maalesef kimi denekler  başkanların egosuna kurban giderken kimileri de iyi oluşturduğu bir ekiple Alman devletinden yüklü miktarlarda fonlar alıp rant kapısına çevirmiştir.Hatta tüm Türk toplumunu temsil ettiği iddası ile otaya çıkan bazı dernekler varki üye sayısı çok komik rakamlarda olmasına rağmen nasıl oluyorda Türk toplumunu temsil ediyor o da başka bir soru?Bu tip derneklerde sayısal üyelik değil etkisel alan önemli varsayımını atsalarda bu iş pekde mantıklı değil bana göre.

Dernekçilik gerçekten çok zor bir iştir yakınen tanıdığım başkanlardan biliyorum bu insanlar hepimizin yaptığı gibi bir yerde çalıştıktan sonra evine çoluk çocuğunun yanına gitmek varken haftasonları,akşamları büyük özverilerde bulunarak toplumun yararına yapılacak güzel işlere imza atıyorlar.Bu insanlar kimi zaman cebindenden para vererek bu iş yaptıklarını da biliyorum.Bu tip başkanlara ve yönetim kuruluna sahip dernekler gerçekten çok şanslılar.Bu  insanlara destek olmak herkesin vazifesi olmalıdır.Ama kimi dernekler var ki sözüm meclisten dışarı adı dernek ama yaptığı işlere bakınca koca bir balon.İki kare resimde yer alıp ortaya çıkma hevesi kimi zamanda lüks otellerde şarkıcı  organizasyonları yapmak gibi işler topluma ne katkı sağlıyor o da ayrı bir soru?

Oysaki Almanyada artık hepimizin ezberlediği sorunlar yumağının çözümü için derneklerin yapabileceği birçok iş var.Elbette tüm derneklerin bir çatı altında toplanması belki beklenemez ama federasyonlar oluşturulabilir.Bu da olmuyorsa ortak sorunlarda birlikte hareket edilebilir.Yakın zamanda Türkçe'nin Alman okullarında anadil dersi olarak konulması hususunda ortak hareket dernekleri gördüm.Derneklerin kendilerini geliştirmeleri için yönetim kurullarının ve başkanlarının kurslara katıldığını gördüm.İmza kampayısı başladığında oraya imza atan dernekleri de gördüm. Yani istenince bu işler oluyor bilinç altımıza yıllardır yerleştirilmiş prangalardan kurtulalım.Yok iki Türk bir araya gelse şirketi batırırlarmış gibi safsataları beynimizden atalım artık.Almanyayı ikinci vatan olarak seçen bizler artık derneklerimizde bu topluma katkı sağlayalım.Alman makamlarına sesimizi duyurabileceğimiz en iyi zeminlerden biri de sivil toplum kuruluşlarıdır.Bu kuruluşları da lütfen başkanların egosuna yada rant kapılarına çevirmeyelim.Dernekler olarak topluma ne katkı sağlarım ?sorusuna verdiğiniz cevapları uygulamalı olarak yapıyorsak bu işi başardık demektir.

TAMER AKTAŞ

Yazarın Diğer Yazıları

ari-magazin.Com