Ahlakı bozulan siyasetçiler - Tamer Aktaş
- Haberin Okunma Sayısı: 11272
Köşe Yazarımız Tamer Aktaş
Ahlakı bozulan siyasetçiler
Siyaseti terim olarak ele aldığımızda birçok tarifini görebiliriz. Kısaca devleti ve toplumu idare sanatı diyebiliriz. Her olgunun temelinde insan olduğu gibi siyasetin temelinde de insan vardır. Siyasetin ruhunda mücadele,rekabet ve iktidar olmak gibi unsurlara dayansa da aslında temel dayanağı kuşkusuz ahlaktır. Siyasetin uyguluyacaları olan insanlar yaşadıkları toplumun ahlâki değerlerini temsil ederken siyaset aracı içinde ahlak kavramını ile hareket ederler. Bir inanç ve düşünce sistemi olan ahlâk, canlılardan sadece insana özgü olan bir kavramdır. Kavimler yani insanlar birlikte yaşamasaydılar ahlak kavramında söz etmek gerekmezdi. Siyaset ahlâkının da insanların siyasette nasıl davranması gerektiğinin bilgisini veren ahlâk olduğu söylenebilir. Toplum için son derece önemli olan ahlak siyaset içinde çok önemlidir.İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (asm) şu güzel hadisiyle ifade ettiği gibi :“Şüphesiz ben iyi ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (İmam Malik; Muvatta, Husnu’l Hulk, 8, II/904 demiştir.
Genel olarak siyaset kurumunu ahlaktan ayrı düşünmek mümkün değildir. Siyaset kurumu içerisinde siyaset yapanların iyi ahlakla bu işi yaptıkları takdirde temiz devlet ve temiz siyaset ortaya çıkar.
Bugün Türkiye`nin gündemimde olan siyaset fırtınasının temeline baktığımız zaman aslında işin özünde siyasi ahlak kavramın ta kendisinin olduğunu görebiliz. Siyaset kavramını içinde yer alan insan (siyasetçi, bürokrat vs) ahlaki sarsılma gerçirdiği zaman maalesef sonucu bugün Türkiye`de yaşananlara dönüşür. Almanya toplumu içinde yaşayan biri olarak Alman siyasi ahlakının ekonomi ve üretimde de olduğu gibi çok ileride olduğunu görüyorum. Aklıma ilk gelen 2012 yılında Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Aşağı Saksonya eyaleti başbakanı olduğu dönemde, zengin bir işadamı olan Egon Geerkens'in eşinden 500 bin Euroluk düşük faizli borç aldığı iddiası.Daha sonra Saksonya Eyaleti Parlamentosu'nda Wulff'a bu işadamıyla bir ilişkisi olup olmadığı sorulduğunda olumsuz cevap vermiş ve karısından aldığı borçtan bahsetmemişti. Savcılık, cumhurbaşkanının dokunulmazlığının kaldırılması amacıyla Federal Parlamento’ya müracaat etti.Parlamento Dokunulmazlık Komisyonu konuyla ilgili olarak olumlu görüş bildirdi ve Wulff’un istifası kaçınılmaz hale geldi. Aksi durumda rencide edilerek oradan indirilecekti. Alman Cumhurbaşkanı istifasına gerekçe olarak „halkın desteğini (güveni) kaybetmiş“ olmayı gösterdi. Aldığı krediyle ilgili sorulara doğru yanıt vermemişti.Wulff istifasından sonra hakkında yöneltilen suçlamalardan aklanmak için hukiki mücadelesine devam etti.Şu an sadece otel parasını bir film yapımcının ödemesi ile alakalı olarak son bir mahkemesi devam ediyor.Hakkında olan suçlamalardan Wulff'un,''Bana olan güven zedelendi. Bu yüzden istifa ediyorum” diyerek koltuğunu terk etmesini belki Türkiyedeki siyasetçiler şaşırmış olabilir. Çünkü bizdeki siyasi ahlaka uymayan bir davranış şekli bu.Türkiyede bırakın ucuz krediyi,rüşvet olaylarına adı karışmış siyasiler maalesef bu duyarlılığı göstermekten çok uzaklar.Yine geçmiş senelerde intihal yoluyla doktorluk ünvanı alan Berlin Senatosu CDU Grubu Başkanı Florian Graf’ın ünvanı da elinden alındı. Potsdam Üniversitesi tarafından yapılan açıklamada, 2001-2006 yılları arasında CDU’nun Berlin Senatosu’ndaki muhalefet rolünü irdeleyen tezin en az üç yerinde olduğu gibi kopyalama yapıldığı dile getirildi. Hata yaptığını kabul eden, partisinden ve ailesinden özür dilemişti ve partisiden daha sonra güvenoyu almıştı.Yine FDP Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Silvana Koch-Mehring ve FDP Avrupa Parlamentosu Milletvekili Yorgo Chatzimarkakis’in de diploma tezlerinde intihal yaptığı ortaya çıkmıştı.Bu tür gelişmeler, politikacı olarak zaten güvenilmez hale gelen kişilerin bilim etiği açısından da sınıfta kaldıklarının ispati olarak görülüyor.Yine İspanya gündeminde de ilk sırada Türkiye’deki gibi yolsuzluk soruşturmaları yer alıyor. İspanya Kralı Juan Carlos’un en küçük kızı Prenses Cristina’nın, Mallorca Adası’ndaki bir mahkeme tarafından vergi kaçakçılığı ve kara para aklama suçlamalarıyla ifade vermeye çağırılması ülkede bir numaralı gündem maddesini oldu.İspanyol basını,bu olayı birinci sayfadan geniş yer verdi.Ülkenin en çok satan gazetesi El Pais, sorgu hakimi Jose Castro’nun kararını İspanya’da demokrasinin sağlıklı işleyişinin bir göstergesi olarak yorumladı. “Yargıcın bir olayı soruşturmasında garipsenecek bir durum yok.” diyen gazete, “Asıl garipsenecek durum Kral’ın kızı diye kimliğinden dolayı ona hiç bir şey sorulmamasıdır.” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’de ise maalesef Avrupada yaşanan siyasi ahlakın tam tersi bir durum söz konusu. Adı yolsuzluğa bulaşmış, şaibeli siyasetçiler birşey olmamış gibi koltuklarında oturmalarının sebebi siyasi ahlaktan mahrum olmaları.Siyasi ahlakı olan temiz siyasetçilere elbette sözümüz olamaz. Ama Türkiye’de toplumu birarada tutan ahlaki değerler erozyona uğradığı ve ülkede hukuk değil, çetecilik geçerli olduğu için skandalı yapan değil, ortaya çıkaran mağdur oluyor!.Siyaset ahlakı bozulmuş olan bu siyasetçiler ahlaksızlıkları örtmek adına herşeyi yapabiliyor.Ünlü düşünürlerin dediği gibi siyaset her kişinin yapacağı bir iş değil. Liyakat, hamiyet ve gayret gerektirir. Fedakârlık ve hizmet anlayışından uzak olanların yapacağı bir meslek değildir. Eğer siyaset menfaat üzerine dönecek olursa insanı canavar haline getirir. Siyaset, millete hizmet etmek isteyen hamiyetli ve kalbi vatan sevgisi ve milliyet duygusu ile dolu fedakâr ve kahraman insanların mesleğidir. Ama siyasetçiler için en tehkileri üç kavram olan masa,kasa,nisa belası onları yanlışlara sürükleyebileceği gibi istemediği işleri de yaptırtabilir. Siyasi ahlakını bozan siyasetçiler şunu unutmalılar, yaptıkları yanlarına ne bu dünyada ne de öbür dünyada kar kalır. Gelecek nesiller de onları ülkelerine kara bir leke sürmüş ahlaksızlar olarak tarihin karanlık sayfalarına gömerler.
TAMER AKTAŞ