İNSANIN ARZU ETTİĞİ KAVUŞAMADIĞI İSTEKLER

Köşe Yazarı / Nihat Zuhuri

Allah’ın habibi, Resul-i Ekrem efendimiz buyurdular ki : “ sizin için iki şeyden kaygı duyuyorum: nefsin arzu ve isteklerine uymak ve gerçekleşmesi mümkün olmayan , ardı arkası gelmeyen, arzu ve isteklerine sahip olmak. Çünkü nefsin arzu ve isteklerini uymak sizi doğru yoldan ayırır. Gerçekleşmesi mümkün olmayan dünyevi arzu, isteklere sahip olmak ise dünyayı sizin gözünüzde değerli kılar.”
     “ Ya Ebu Zer: Sakın iyi ve yararlı amel ve davranışları aç gözlülük nedeniyle geriye bırakma. Sen sadece bu güne sahipsin ve yarına sahip olup olmayacağını da bilmiyorsun. Öyleyse bu günü, kendi işinle güzel amelinle , meşgul olarak geçir. Eğer yaşarsan, yarında öyle yaparsın, yaşamasan da ömründen dolayı pişmanlık duymazsın.”
     Dünyaya gönül veren bir insanın üç hasleti vardır. Sonsuz üzüntü, ulaşamadığı arzu ve istekler ve gerçekleşmeyen ümitler.
     Dünyaya karşı beslenen arzu ve istekler, genellikle bir zan şan şeklinde görünürler ve insanı sürekli olarak meşgul ederler. Bu meşguliyet insana ne için yaratıldığını unutturur. Cenab-ı Allah Kuran-ı kerimde şöyle hitap etmektedir. “Biz insanları ve cinleri beni bilsinler ve ibadet etsinler diye yarattım.” Hayat uzun, orta veya Allah’ın takdiriyle, kısa olabilir. Her ne olursa olsun, sonunda muhakkak ölüm gelip, hayat son bulacaktır. Mademki dünya fanidir, kimseye yar olmayacaktır, öyleyse, uzun vadeli hayal kurup , olacak ve ya olmayacak isteklerimizle meşgul olup yaradılışımızın nedenini unutmayıp Cenab-ı Hakka iyi bir kul olup Hz. Muhammed’e layık bir ümmet olmaya gayret göstermemiz gerekmektedir.
     Ayeti kerime (sure 30) ; Deki “Bakın” kendisinden kaçtığımız ölüm, eninde sonunda sizi yakalayacaktır; O zaman hem yaratılmışların akıllarının ötesinde olanları, hem de duyguları yoluyla yahut akıl ile kavrana bilen şeyleri bilen Allah’a döndürüleceksiniz ve o orada size (hayatta iken)yaptıklarınızın tümünü gösterecektir.
     Hz. Ali kerremallahuveçhe  efendimiz: “Beni bana fayda sağlayacak şeylerden uzaklaştırdı; gerçekleşmesi mümkün olmayan arzu ve isteklerim.” Demiştir. Gerçekleşmesi mümkün olmayan arzu, emel ve dilekler senin kanatlarına bağlanan zincirler gibidir. Kanatlarında bunca ağırlık varken, senin kanat çırpıp yükselmen ve canana doğru uçuşa geçmen imkansızdır. Hafız-ı Şirazi şöyle seslenir : sana arşın korkuluğundan ıslık çalıyorlar. Bilmem ki bu tuzakta ne var ? Bu dünyada ne buldun da yapışıp kaldın. Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (a.s) şöyle buyurdular : “Dünya Muhammed’in nesine ?” “Dünya bir laşedir ancak ona kelpler talip olurlar.” Tabi biz dünyada yaşamayacak değiliz. Elbette dünyanın helal kılınan nimetlerinden, haddi aşmadan istifade edip Rabbımıza şükredip,hamdüsena edeceğiz. Ancak alemi bekayı, hesap gününü unutup, tamamen fani olan bu dünyaya, bağlanmayacağız. Çünkü burası bizim hakiki vatanımız değil, bir imtihan mahallidir. Muhakkak ki ne ekersek onu biçeceğiz.
     Bu hususta Hz. Mevlâna’nın hikmetli sözlerini okuyalım
“Her ne kadar Azrail’in gürzünü görmüyorsan da onun korkutan ve titreten etkisine bak.”
“Kimi zaman Azrail’in gürzü, maddi olarak da görünür ancak onu sadece can vermekte olan hastalar görür.”
“Can çekişmekte olan hasta ; “ ey dostlar” der . Başımın üzerindeki bu kılıçta ne oluyor?”
“Hastanın baş ucundakiler; “biz bir şey görmüyoruz senin gördüğün hayal olmalı” derler. Oysa hayal değildir onun gördüğü ; göçme zamanıdır artık.”
“Nasıl hayal olur ki ? şu baş aşağı dönmüş olan gök kubbe bile onun korkusundan maddi bir varlık olmaktan çıkmış da bir hayal gibi olmuştur”
“O manevi gürzler, kılıçlar can çekişmekte olan hastanın gözüne  görünür olurda, korkudan hastanın başı aşağı eğilir.”
“Hasta bu gürzlerin ve kılıçların kendisine çekildiğini görür, ancak düşmanınında dostunun da gözleri o şeyleri göremez”
“O hastadan dünya hırsı gitmiş, gözlerinin görmesi keskinleşmiştir, artık o gözler, ölüm korkusuyla ağlayıp, kanlı gözyaşı dökmesi gereken bir anda aydınlanmıştır.”
“Çünkü o hastanın, sağlıklı iken kendini üstün görerek ve hiddete kapılarak ağlamayıp da ,can vermek üzere iken ağlaması horozun vakitsiz ötmesine benzemiştir.”
“Vakitsiz öten horozun, başını kesmek gerekir. Çünkü o ,bu ötüşüyle insanları vakitsiz ayağa kaldırır.”
“Aslında her an canın bir parçası ölüm halindedir. Her an can verme zamanıdır; her an , candan bir miktar yokluğa gitmekte ve ömür tükenmektedir. Senin ömrün bir altın torbaya benzer ; geceyle gündüzde torbadaki altınları sayan iki kişidir.”
“O iki kişi ömür torbasındaki altınları bilip anlamadan sayar dururlar ve yokluğa atarlar birer birer. Sonunda da ömür torbası boşalıverir.”
“Yüklerini davulun çalmasından önce hazırlayan o akıllı ve mesut insanlara ne mutlu.”
“Yolda uyuya kalanlar , gözlerini açıp başlarını  kaldırdıklarında hiçbir iz bulamayacaklar, gidenlerden.”
     O halde kanaat içinde sefer azığını hazırlayarak , ecel gelmeden ölüm meleği kapımızı çalmadan,  bu uzun sefer için hazır olarak, bizi yaradan Allah’ımıza kavuşup Cemalullah’ı göreceğimiz ümidi ile seve seve ölüme teslim olmamız gerekir. İnşaallah o mutlu insanlardan oluruz. Amin       

Yazarın Diğer Yazıları